İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Kadınlara ‘sürtük’ demenin suç sayılmadığı bu ülkede İçişleri Bakanı’nın ‘ahmak’ sözünü iade etmek suç sayıldı. Belediye Başkanına ‘ahmak’ demek meşru ama ahmak sözünü iade etmek suç sayıldı. Aslında haziran ayında görülen davada yargı kararını vermişti. Kararın açıklanmasına iki gün kala davanın hâkimi değişti. Yani seçimleri iptal ettikleri gibi hâkimi de iptal ettiler. Sonra da bu saçmalığa ceza verecek bir hâkim bulmak için tüm Türkiye’yi taradılar. Sonunda AK Parti teşkilatıyla boy boy fotoğrafları olan bir hakimi davanın başına atadılar. Sonuç ortada. Planlı ve programlı bir şekilde siparişle çıkartılan absürt bir ceza kararı… Altını çizerek söylüyorum: Bu karar Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gündemidir. Bu karar millet iradesine yapılmış vesayetçi bir müdahaledir. Bu karar Türk demokrasisine vurulmuş bir darbedir” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün TBMM’de; grup toplantısında konuştu.
Akşener, konuşmasına başlamadan önce, eski Devlet Bakanı Melda Bayer’e İYİ Parti rozeti taktı. Bayer, şunları söyledi:
“Aktif siyasete ara verdiğim son 20 yılda, Türkiye özgürlükler ve demokrasi açısından çok şey kaybetti. Kendisine yabancılaştı. Demokrasi, özgürlük, adalet, hoşgörü, saygı ve sevgi kavramları anlamını yitirdi sanki… Umudu, gülmeyi, huzuru özler hale geldik; toplumca… Halbuki Türk insanı; ne esareti, ne de özgürlüğünün kısıtlanmasını kabul eder. Türk insanı hoşgörülüdür, birlikten güç alır. Bir demokrasi aşığı ve tüm canlıların yaşam hakkına duyarlı bir anne olarak gelecekten endişe duyuyorum. Özlediğimiz bu değerleri tekrar hayata geçirebilmek için yılmadan çalışan, hoşgörülü, uzlaşmacı, karalı ve güler yüzlü sayın Meral Akşener ve ekibine elimden geldiğince katkı vermek istiyorum. Çünkü hem bugün hem de gelecek nesillerin Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde özgürce; huzur, refah ve barış içinde yaşamaları en büyük dileğimdir. Bu uğurda çalışmak benim için bir borçtur.”
Akşener ise “Melda Hanım ile çok uzun yıllara dayanan tanışıklığımız ve saygıya dayalı bir dostluğumuz var. Siyasetten kopmuştu. Hayır işlerine, sosyal sorumluluk işlerine kendisini adamıştı. Birgün Melda Hanım, benden bir randevu istedi. Ben büyük emek sahibi politikacılara anında randevu veririm. ‘Zor bir iş yapıyorsunuz’ dedi. Benim bu işte bir kum tanesi kadar hangi yardımımım olur, dedi. ‘Ben hiçbir şey istemiyorum bir üye olarak çalışmak istiyorum’ dedi. Ben de kendisine teşekkür ettim. Bugün beraberiz. Güç kattınız Sayın Bakanım” diye konuştu.
Akşener daha sonra, konuşmasında özetle şunları söyledi:
“AK PARTİ İKTİDARI YÜZDE 2 BARAJI GETİREREK ÜYE KAYBI YAŞAYAN YANDAŞ SENDİKALARINI KURTARMAYA ÇALIŞIYOR”
“AK Parti iktidarı sendikal örgütlenmeye yüzde 2 barajı getirerek üye kaybı yaşayan yandaş sendikalarını kurtarmaya çalışıyor. Bunu yaparken de diğer sendika üyelerine adeta ikinci sınıf üye muamelesi yapmak istiyor. Bu düzenleme daha önce yüzde 1 olarak uygulanmak istenmiş ama sendikalar arasında eşitsizlik doğuracağı gerekçesi ile Danıştay tarafından iptal edilmişti. İktidar ise her zamanki hukuk tanımazlığıyla bu defa oranı yüzde 1’den yüzde 2’ye çıkararak yeniden getiriyor. Düzenlemeden yaklaşık 250 bin memurumuz etkilenecek. 188 sendika ve 9 konfederasyonun da faaliyetlerine devam etmesi mümkün olmayacak. Bundan sonra da yeni sendikaların kurulmasının önüne geçilmiş olacak. Ayrıca sendika üyesi olması yasaklanan yaklaşık 1 buçuk milyon kamu görevlimiz de 706 liralık ödemeden mahrum kalacak.
Ez-cümle, yine buram buram insan odaklılık kokan, AK Parti’ye yakışır bir ucube düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bu anlamsız düzenlemeye gerek komisyon üyelerimiz gerek de milletvekillerimiz gereken tepkiyi verdi. Ancak milletimizin aleyhine olan her teklifte olduğu gibi bu teklif de maalesef Cumhur İttifakı çoğunluğu ile komisyondan geçirildi. Grup başkanvekilimiz Erhan Usta ile, Adana milletvekilimiz İsmail Koncuk, Konya Milletvekilimiz Fahrettin Yokuş Beyler konuyu takip ediyorlar. Bu hukuka açıkça aykırı ve sendikal örgütlenmeyi engelleyici teklifin kanunlaşmaması için İYİ Parti olarak Genel Kurul’da da üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz.
Bugün ülkemizde iktidar eliyle oluşturulan bir Cumhuriyet kriziyle karşı karşıyayız. Millet ile devlet arasındaki bağı koparanların; devletin sahipliğini, milletin elinden almaya kalkanların; Partili Cumhurbaşkanlığı denilen ucube bir sistemle koskoca Türk Devleti’ni bir kişiye ve etrafındaki yandaş takımına amade edeceğini düşünenlerin sebep olduğu bu krizin sonuçlarını artık hayatımızın her alanında hissediyoruz. ‘Kimsesizlerin kimsesi’ olan kerim devlet anlayışımızın yerini, ‘Milletini kimsesiz bırakan’ ucube bir yönetim anlayışının aldığına üzülerek şahit oluyoruz.
Her çocuğun geleceği, her gencin umudu, her kadının güvencesi olan Cumhuriyetimizi beğenmeyenlerin çocuklarımızı açlığa, gençlerimizi mutsuzluğa, kadınları da endişeye mahkûm ettiği bir kirli distopyayla mücadele ediyoruz. Bu, öyle bir distopya ki; artık, ‘6 yaşında bir çocuk’ ile başlayan cümlelerin devamından korkar olduk. Çünkü ne yazık ki artık bu ülkede 6 yaşındaki çocuklar bir gün tecavüzün bakın istismarın demiyorum tecavüzün bir başka gün de açlığın, şiddetin ve işkencenin konusu olabiliyor. Bu utancı bu ülkeye yaşatanlara yuh olsun, yazıklar olsun.
“FAKİRLİĞİ, MUHTAÇLIĞI, AÇLIĞI BİTİREMEYECEKSENİZ NEDEN O MAKAMLARI İŞGAL EDİYORSUNUZ?”
Birkaç gün önce Nur Elif yavrumuz kötü koşullarda yaşadığı ve aç bırakıldığı için hayatını kaybetti. Daha 6 yaşındaydı… Nur Elif’e bunları reva gören vicdansızları Allah’a havale ediyorum. Şimdi iktidar cenahından bazıları çıkıp utanmadan; ‘Zaten anne-babası cezaevindeymiş, akrabaları kötü davranmış, her şeyden de iktidarı suçlamayın’ diyecekler. Her zaman olduğu gibi bu olay için de ‘bizim ne suçumuz var ki?’ diyecekler. Bu ülkede bir çocuk öldü bir çocuk, hem de açlıktan öldü. Hem de kötü bakıldığı için öldü. Soruyorum size: Çocuklarımıza sahip çıkmak, devleti yöneten iktidarın görevi değilse kimin görevidir? İşine geldiğinde, ‘Dicle’nin kenarında, kurdun kaptığı bir koyun bile, benim mesuliyetim altındadır’ diyenler, işine gelmediğinde ölen daha 6 yaşında bir çocuğumuzun sorumluluğunu, üzerinden atabilir mi? Atamaz.
Eğer koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü kullanan bir iktidar çocuklarımızı koruyamıyorsa, insanlarımızı sahipsiz, kimsesiz bırakıyorsa ve üstüne üstlük mesuliyet almaktan da kaçıyorsa ortalıkta, ‘ben ülke yönetiyorum’ diye gezemez. Kardeşim siz bostan korkuluğu musunuz? Fakirliği, muhtaçlığı, açlığı bitiremeyecekseniz neden o makamları işgal ediyorsunuz? O koltuklarda sarayda sefa sürüp, şaşalı yemekler yemek, özel uçakla maça gidip gelmek için mi oturuyorsunuz? Sayın Erdoğan her sıkıştığında, ‘Bu konu siyasetin konusu değildir’ diyerek işin içinden sıyrılamazsın. Sana göre neyin siyasetin konusu olup olmadığı, beni zerre ilgilendirmiyor. Engin birikiminin ve derin fikirlerinin cefasını zaten milletçe yıllardır çekiyoruz.
Beni Eskişehir’deki Nur Elif ilgilendiriyor ve onun için senden hesap soracağım. Beni Van’daki Muharrem ilgilendiriyor ve onun için senden hesap soracağım. Beni, Adana’daki Emine ilgilendiriyor ve onun için senden hesap soracağım. Sen bu memlekette varlık içinde yaşarken, kestane ballarıyla, manda yoğurtlarıyla, Medine hurmalarıyla sefa sürerken yokluktan, yoksulluktan ölen, açlığa mahkûm ettiğin çocuklarımız için senden hesap soracağım. Rüzgargülü projemizi, devreye almak yerine utanmadan yasaklattığın için, senden hesap soracağım. Bunlar daha iyi günlerin. Milletimizle el ele verip siyasi rantı çocuklarımızın hayatına tercih eden bu kalpsizliğin bu vicdansızlığın hesabını sana sandıkta soracağım. Hiç merak etme, çok az kaldı."