ONUR YASER ARKADAŞLARI DAVA

 

Onur Yaser Can'ın, gözaltında kötü muamele ve çıplak aramaya maruz bırakılmasının ardından 2010 yılında yaşamına son vermesiyle ilgili olarak 4 eski polis ve bir eski bilirkişinin yargılandığı davaya bugün devam edildi. İstanbul Beyoğlu’nda 2 Haziran 2010 tarihinde yapılan narkotik operasyonuyla ilgili olarak 2 kez gözaltına alınıp serbest bırakılmasının ve 3’üncü kez emniyete çağırılmasının ardından, gözaltında kötü muamele ve çıplak aramaya maruz bırakıldığı için yaşamına son verdiği iddia edilen ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can’ın 23 Haziran 2010 tarihinde yaşamına son vermesine ilişkin 4 polis ve 1 bilirkişi hakkında açılan davaya İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün devam edildi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, TİP Milletvekili Ahmet Şık, HDP Milletvekili Züleyha Gülüm ile CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da duruşmayı izlediler.

 

Duruşmada Onur Yaser Can'ın üniversite arkadaşları dinlenildi. Dinlenilen 5 tanık da Onur Yaser Can'ın hayat dolu ve etrafına neşe saçan bir insan olduğunu, intihar edebilecek bir insan olmadığını söyledi. Tanıkların tamamı, Onur Yaser'in karakola birden fazla kez gittiğini ve kendilerine, karakoldayken çıplak aramaya maruz bırakıldığını söylediğini beyan ettiler. Tanıklar, Onur Yaser Can'ın intihar etmeden birkaç gün önce durgunlaştığını ve korktuğunu söyledi. Tanıklardan Emrah Özgün, “Onur Yaser hayat dolu bir insandı. Müzik yapıyordu, spor yapıyordu, sanatsal birçok etkinliğe katılıyordu. Yaser, uyuşturucu kullanan biri değildi. Bize anlattığına göre çırılçıplak aranmış ve hakaretlere uğramış. Gittikçe içindeki korku büyümeye başladı” diye konuştu.

 

Onur Yaser Can'ın kız kardeşi Ezgi Sevgi Can ise mahkemedeki beyanında şöyle konuştu:

 

"Bu davanın konusu evrakta sahtecilik. Ama 2 Haziran'da abimin yakalanması, olayı anlamak ve gerçeği ortaya çıkarmak için bu evrakta sahtecilik suçunu ne amaçla işlediklerinin sorulması lazım. Burada bu evrakta sahtecilik suçu, başka bir suçu örtmek için yapılmıştır. Bu da işkencenin devamıdır. Yapılan bu sahtecilik, bir tehdit için araç yapılmıştır. Kardeşime sahte evrak imzalatarak, tehdit edilmiştir, muhbirliğe zorlamışlardır, intihara kadar götürmüşlerdir. Bu sanıklar, işledikleri başka suçları saklamak için evrakta sahtecilik suçunu işliyorlar. Eylem birliği içerisindeler. Önce Hakan Aydın olmak üzere diğer tüm sanıkların bize eksik kamera kayıtları yollayarak, bizimle dalga geçmeleri, mahkemenizin işkence, kötü muamele, intihara sürükleme suçlarından suç duyurusunda bulunmasını talep ediyorum. Bunlar polis falan değil, bunlar suç örgütü. Bu suç Türkiye'de sürekli işleniyor ve bu suçlar cezasız kalıyor.

 

Sanık polis memuru bu mahkemede çıplak aramanın bir rutin uygulama olduğunu söyledi. Bunlar suç işlemeyi şiar haline getirmişler. Sırf bu bilgiler dahilinde bu polisler hakkında işkenceden suç duyurusunda bulunulması gerekir. İşkenceyle ilgili bir soru işareti kalmadığını düşünüyorum. 28 yaşıma kadar ben abimin ne depresyona girdiğine ne de psikolojik bir travma yaşadığına şahit oldum.

 

Ben bu insanla birlikte büyüdüm. Hayata derin bağlarla bağlı olan, sosyal ilişkileri güçlü olan biriydi. Abimin nasıl hayata bağlı bir insan olduğunu anlatmak için dünyanın her yerinden insan getirebilirim. Bu suç örgütü, bu katiller abimi öldürdüler. Ardından ben annemi kaybettim, babamı kaybettim, bu katiller tüm ailemi kaybetmeme neden oldular. Hepsi hakkında işkence, kötü muamele, delil gizleme, evrakta sahtecilik ve belirttiğimiz diğer tüm suçlardan suç duyurusu yapılmalı."

 

Duruşma savcısı, esasa ilişkin mütalaasını hazırlamak için dosyanın kendisine gönderilmesini talep etti. Mahkeme, gelecek celse tanık beyanları tamamlandıktan sonra dosyanın duruşma savcısına gönderilmesine karar vererek duruşmayı 31 Mart 2023 tarihine erteledi.

 

Duruşmadan sonra adliye önünde davaya ilişkin basın açıklaması yapıldı. Açıklamada konuşan Onur Yaser Can'ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, şunları söyledi:

"Bugün abim Onur Yaser'in davasının üçüncü celsesi görüldü. Bugün abimin yakın arkadaşları ona narkotik büroda yakalandığı sırada uygulanan çıplak arama, işkence, aşağılayıcı, onur kırıcı muameleleri ve ardından evraklarında yapılan sahteciliği ve devamında baskı tehdit ve cebirle intihara sürükleme süreciyle ilgili tanıklıklarını aktardılar. Herkes ağız birliğiyle burada bir çıplak arama, aşağılama içerikli bir sorgu süreci yaşandığını teyit etti. Ardından ikinci kez evraklarının zorla tehditle kendi ağzındanmışçasına hazırlanan yeni bir ifadenin yine zorla imzalamasına dair beyanlarını yinelediler tanıklar. Ancak maalesef ara kararda şimdilik mahkeme bizim işkenceyle ilgili suç duyurusunda bulunmamızla ilgili bizim suç duyurusunda bulunabileceğimize ve bunun mahkemenin görevi olmadığına dair bir ara karar vermiş durumda. Yani mahkeme evrakta sahteciliği münferit şekilde değerlendirmeye devam ediyor maalesef.

 

Mahkeme, bunun bir işkence davası olduğunu tam olarak kabul etmiş değil. Fakat biz bu konuda kararlılıkla mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu dayanışma çok önemli. Bu direnişi diri tutmamız gerekiyor. Bizi hapsetmeye çalıştıkları bu karanlığa bu zulümü, bu adaletsizliği kabul etmiyoruz. Az önce Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yaşatıldığı gibi biz adil yargılama, adil soruşturma buranın gerçek bir adliye olması için mücadelemize devam edeceğiz. Bu konuda direnmeye, adalet talebimizi yükseltmeye, bu dayanışma ağı içerisinde bugünün denk gelmesi de çok yerinde oldu açıkçası. Ve bu polislerin, ellerindeki, devletin onlara verdikleri gücü bir suç örgütü olarak kullanarak insanların hayatlarını karartmaya devam etmesine engel olacağız. Cezasızlığa karşı yine mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz."