kapak_164602

 

Akşener, özetle şunları söyledi:

 

"2 gün sonra, 10 Kasım. Bu sene, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü ebediyete uğurlayışımızın 85’inci yılındayız. Mustafa Kemal bir umuttur. Susuz kalmış yüreklerin pınarı sahipsiz kalmış milletin, yol başçısı çaresiz kalmış vatanın, dermanıdır. Mustafa Kemal bir mücadeledir. Pes etmek bilmeyen azmin ateşi hayalleri gerçek kılmanın, inancı her türden zulme karşı, mukavemet gösterme iradesidir. Mustafa Kemal, bir gururdur. Türk’ün kudretinin simgesi memleketin dört bir yanında dalgalanan ay yıldızı Cumhuriyet’le birlikte başlayan bir büyük destanın adıdır.

 

Geçtiğimiz hafta Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına erişmenin verdiği mutlulukla hep birlikte aynı duyguda buluşmuştuk. 10 Kasım’da da yine büyük Türk milleti olarak tek yürek olacak aynı duygudaşlığı paylaşacağız. Anıtkabir’in önündeki uzanan kuyruklarda aynı vefayı hissederek saygıyla dimdik duracağız.

 

Çocuğu, genci, yaşlısı, fark etmeksizin aynı özlemi duyacağız. Saatler 9’u 5 geçeyi gösterdiği anda yüreğimizi sızlatan aynı büyük hüzünle dolacağız. Ama diğer yandan da siyasi hayatını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüze, onun temsil ettiği değerlere ve bizlere bıraktığı kutlu mirasa düşmanlık besleyerek sürdürenlerin acizliklerine şahit olacağız. Ama ne yaparlarsa yapsınlar kalplerindeki hırsı, kini ve düşmanlığı bize dayatamayacaklar. Büyük Türk milletinin gönlünde parlayan bir çift mavi göze gölge düşüremeyecekler. Her Türk gencinin ruhunda Mustafa Kemal’i yaşatmasına engel olamayacaklar.

 

"BU ÜLKEYE KAZIK ATAN HERKESİ SİLMEZSEM ADIMI DEĞİŞTİRECEĞİM"

 

Biz bu eğri düzeni, mutlaka değiştireceğiz. İsterse en yakınım olsun vallahi değiştireceğim, billahi değiştireceğim. En yakınım olsun, en güvendiğim olsun kazık atan herkesi buradan silmezsem adımı değiştireceğim. Bu ülkeye kazık atan herkesi silmezsem adımı değiştireceğim. İyiler hareketi her türlü pisliğin karşısında, her türlü garibanı ezen anlayışın karşısında, sırtında yara olmayan tertemiz insanlardan oluşan bir partidir. Bunun dışında davrananların içimizde yeri yoktur. Garibanın hakkına giren, bir taraftan insanların emeği karşılığı neredeyse aç gezdiği bir Türkiye'de, saray rejiminin getirdiği yolsuzlukların, israfların en miniği dahi olsa gereğini yapmayan namerttir. Hele gariban kız çocuklarına hele gariban delikanlılara, onları üzenleri, onları istismar edenleri silmezsem adiyim. Önce yerelde sonra da tüm Türkiye’de.

 

Filistin’de Netanyahu vahşeti, hız kesmeden devam ediyor. Filistinliler, âdeta bir ateş çemberinin içerisinde sıkışmış durumda. Dünya ise bu ateş çemberin etrafında adeta dans ediyor. Bu zulmü yaşatanlar, bu zulme sebep olanlar ve bu zulümden siyaset üretenler resmen bir saadet zinciri oluşturdular. Ve maalesef hala ne insan haklarına, ne vicdana, ne de uluslararası hukuka uygun olarak atılan herhangi somut adım yok.

 

 

Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri bile katil Netanyahu’nun Gazze’de sebep olduğu, mezalimin karşısında sadece, 'dehşete düştük' demekle yetiniyor. İnsan hakları ve savaş hukuku göz göre göre paspasa çevrilirken; evler, okullar, camiler, hastaneler bombalanırken; kadınlar, çocuklar, masum siviller katledilirken; dünyanın göstermiş olduğu, bu vurdumduymazlık, tarih kitaplarında bir utanç vesikası olarak anılacak.

 

"10 DAKİKADA BİR ÇOCUK ÖLDÜRÜLÜYOR"

 

Sadece bir haftada ölen çocuk sayısı, 1700’den 4 bin 237’ye yükseldi. Basın kaynaklarına göre 7 Ekim’den beri Gazze’de yaklaşık her 10 dakikada bir çocuk öldürülüyor. Bu vahşetin daha nesini tartışacağız? Gözü dönmüş Netanyahu’nun tüm dünyada savaş suçlusu ilan edilmesi için daha kaç çocuğun ölmesi gerekiyor? Böyle bir vicdansızlık böyle bir umursamazlık olabilir mi? Bugün, dünyada ne kadar ülke varsa her birinin meclisinde Netanyahu’nun savaş suçlusu ilan edilmesi gerekiyor. Kendi ülkelerinde bir terör saldırısı olduğunda dünyayı ayağa kaldıran batı ülkelerinin, 21’inci yüzyılın en büyük katliamına sessiz kalması, 21’inci yüzyılda bile haçlı zihniyetinden çıkamadıklarının bir kanıtıdır.

 

Tüm dünyaya özgürlük pazarlayan Amerika çocukların yaşama özgürlüğü bombalanırken, sesini çıkarmıyor. Paris’teki terör saldırılarında 11 vatandaşını kaybedince dünyayı ayağa kaldıran Fransa; ölen Filistinli çocuklar olduğunda 4 bin 237 çocuğun katili Netanyahu’ya destek ziyareti yapıyor. Ve Netanyahu da bu iki yüzlü desteklerin karşılığını daha çok bina yıkarak, daha çok çocuk öldürerek, daha çok yeri işgal ederek ödüyor.

 

Üzülerek görüyorum ki batı; Hamas’ın terör eylemlerini odağına alıp Netanyahu terörünü görmezden gelirken, Doğu ise; Netanyahu terörünü odağına alıp sivilleri katledip Netanyahu’ya açık çek veren Hamas’ı görmezden geliyor. Ancak Türkiye batı ile doğunun bu iki yüzlülüğü arasında bir tercihe zorlanamaz.

 

 

Türkiye yalnız ve yalnızca dünyanın unutmuş gözüktüğü, vicdanın, hakkın ve adaletin tarafı olmalıdır. İsrail’le Filistin arasında 80 yıldır süregelen bu çatışmanın çözümü Filistin’i Hamas’tan, İsrail’i de Netanyahu ve zihniyetinden arındırmaktır. Kalıcı bir barış inşa etmek için, Türkiye nefretten beslenenleri değil, barış için çabalayanları desteklemelidir.

 

Bundan 8 ay önce çok ağır bir deprem felaketi yaşadık. On binlerce canımızı yitirdik. Yaralarımız hâlâ sarılmadı hâlâ iyileşmedi. Böyle bir dönemde, İYİ Parti olarak bizim görevimiz yerel seçim gündemine de deprem tehlikesini taşımaktır.

 

Çünkü maalesef bugün geldiğimiz noktada en önemli ve acil sorunlarımızdan biri rant odaklı şehirleşme anlayışıdır. Son 50 yılda yapılan plansız inşaatlar kent dokusunu kent estetiğini bozduğu gibi şehirlerimizi de güvenle yaşanılamaz hâle getirdi. Ne yazık ki ülkemizin şehir planlamasındaki uygulamaları batının da, doğunun da fevkalade gerisinde kaldı. Elalem aynı çimento aynı tuğla aynı demirle sanat eseri gibi güvenli şehirler inşa ederken; Türkiye AK Parti’nin rant düzeninin, pençesinde çirkin, çarpık ve güvensiz binalar çöplüğüne dönüştü. AK Parti iktidarında kentlerimiz doğayla uyum içerisinde insanlarımızın huzur ve güvenle yaşamaları için değil, daha fazla rant için inşa edilir oldu. Yerel seçimlere alarm veren bir şehircilik sistemiyle giriyoruz.

 

AK Parti’nin 22 yılık iktidarı Türkiye’yi pek çok alanda dünyanın gerisinde bıraktığı gibi şehircilik alanında da medeni dünyanın uzağında kaldık. Şehirlerdeki imar rantı Ak Parti’ye o kadar tatlı geldi ki bilinçli olarak iç göçü özendirmeye başladılar. Bugün geldiğimiz noktadaysa 85 milyonluk ülke nüfusunu sadece 10-15 devasa şehirde toplamayı hedefleyen tehlikeli bir şehirleşme anlayışıyla karşı karşıyayız. Nitekim Sayın Erdoğan’ın ve ekibinin şehircilik tasavvurunu en net şekilde gösteren örneklerinden biri de İstanbul’un Bağcılar ilçesidir. Bağcılar 1992 yılında Bakırköy’den ayrılarak ilçe yapıldı. O günden beri de hep AK Partili belediyelerce yönetildi.

 

Başka hiçbir parti görmedi. Yani aslında Bağcılar yüzde yüz AK Parti zihniyetinin bir eseridir. Yani Sayın Erdoğan’ın itiraf ettiği İstanbul’a yaptıkları o büyük ihanetin gerçek bir vesikasıdır. 800 bin nüfusluk bir ilçe olan Bağcılar’da yol yok, kaldırım yok, piknik alanı yok. Kişi başına düşen yeşil alan sadece 0,7 metrekare. İnanabiliyor musunuz 1 metrekare bile değil.

İYİ Parti’nin yönettiği şehirler en hızlı dönüşen şehirler olacak. Kentsel dönüşümün en iyi ve en hızlı örneklerini biz gerçekleştireceğiz. 81 ilimizin birbirine yakın büyüklükte nüfuslara sahip olduğu yeni bir 'dengeli şehirleşme' anlayışını ortaya koyacağız.

 

İmar planlarından oluşacak rantın birilerinin cebine değil, kentin paydaşlarına aktarılacağı yeni bir imar sistemi oluşturacağız. Yerel yönetimlerde ahlaklı insanları göreve getirmekle kalmayacak aynı zamanda yolsuzluğa geçit vermeyecek yeni bir yönetim standardı da getireceğiz. İYİ Parti belediyelerinde şaibeli iş olmayacak. Yönettiğimiz belediyeler bağımsız denetim firmalarınca denetlenecek. Tüm ihaleler, şeffaf ve kapalı zarf usulü yapılacak. Tüm şartnameler, adil ve kapsayıcı şekilde hazırlanacak.

 

Özellikle büyük şehirlerimizi çağın gereklerine ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre yeniden tasarlayacağız. Paylaşım ekonomisini destekleyeceğiz.

Ne ilginçtir ki 2023 seçimlerinde Türkiye’yi değiştirmek için gösterdiğimiz çaba karşısında bizi oyunbozanlıkla suçlayanlar, bizi hainlikle suçlayanlar, parti içi hesaplarını Türkiye’nin istikbalinin önüne koyanlar, hafta sonu itibarıyla birer değişim havarisi oluverdiler. Hakkımda söylenmeyenler kalmadı. Söyleyenlerin tamamı havari bugün.

 

Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıktık diye bize demediklerini bırakmayanlar hafta sonu itibarıyla yeni genel başkan Sayın Özgür Özel’in en büyük fanları oldu. Ben vatan haini, her şeyi bozan, 5'li çete tarafından satın alınmış. Hepsi Sayın Kılıçdaroğlu'na en ağır hakaretleri ettiler. 'Niye aday oldun, kaybettin' diye ettiler. Hani size göre yüzde 60'la kazanıyordu? Hani kola kutusunu koysanız kazanıyordu. Göz önünde olan bir hikaye bu ve inanamadım oturup iki rekat şükür namazı kıldım. Bu sıra ha bire şükür namazı kılıyorum

 

 

Kral öldü ama 2023’e damga vuran o garip anlayış ve o anlayışın sahipleri aynen yerinde duruyor. Tüm kurultay süreci boyunca Türk sağına ve bizlere bol miktarda hakaret edildi. Her türlü erdemi solda her türlü ahlaksızlığı da sağda gören ateşli konuşmalar, derinlikli yorumlar yapıldı. Hançer edebiyatları, İYİ Parti eleştirileri havalarda uçuştu ve tüm bunlar da hazirun tarafından büyük bir şevkle alkışlandı. Sayın Kılıçdaroğlu'da hançerden bahsetti fakat hançer işi ortada kaldı. Eğer o bensem, ben bugüne kadar hiç kimsenin arkasından hançer vurmadım. Ben herkesin hak ettiği takdirde hançeri kalbine vururum. Bugüne kadar hep öyle yaptım. Arkadan işim yoktur.

 

 

Çünkü ben kul hakkından çok korkarım. Gücün getirdiği o korkuları kullanıp insanlara eziyet etmekten çok korkarım. Hele ki garibanlara eziyet edenlerin bilirsem, ispatlarsam vallahi billahi bugüne kadar 'şak' diye kalplerine o hançeri koymuşumdur, koymaya devam edeceğim. Benim sırtımda da bıçak vardır demiyorum, gereğini yapmıyorsan ha bire hançerlenirsin, kendine bir şey istiyorsan ha bire hançerlenirsin, ölümüne bir şey isteyip çevreyi görmüyorsan elbette hançerlenirsin.

 

 

O hançerlerin sahiplerini sonra karşında bulursun. Ben kimseyi hançerlemedim, hançerlemem. Bana ailemden öğretilen bir miras gibi gelen şey; yüze karşı konuşmak, kalabalık içinde şahitli konuşmak, açık konuşmak ve gereğini yapmaktır.”

 

 

 

 

anka