Ekran Görüntüsü (32)

 

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya, Türk Demokrasi Vakfı’nın düzenlediği Demokrasi Şurası’nda; “Milletin iradesine ipotek koymaya yeltenen her girişim demokrasinin önüne çekilen bir settir. Bu karar en başta ona oy veren İstanbulluların iradesine yapılmış bir saygısızlıktır. Kamu vicdanında derin yaralar açan her yanlış ve haksız karar ülkemizin demokratikleşmesini ve normalleşmesini geciktirmektedir" dedi.

 

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya, toplantıda şöyle konuştu:

 

“BUGÜNKÜ İKTİDAR, BİR ZAMANLAR KENDİLERİNE KARŞI KULLANILAN DEVLET GÜCÜNÜ BUGÜN BAŞKALARINA DOĞRULTMUŞ HALDEDİR”

 

“Cumhuriyet döneminde özellikle halkın oyları ile seçilmiş bir başbakanın idam edilmesi bugün demokrasimizin gelişimini aksatan büyük bir travma olarak hala hatırlanıyor. 27 Mayıs’tan sonra 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat post modern darbesi başta olmak üzere aradaki süreçlerde çeşitli vesayet uygulamalarıyla da demokrasinin ve millet iradesinin önüne birçok engelin çıkarıldığını gördük.

 

Ülkemiz bugün yeni bir sistem inşa etmekten yeni bir sivil anayasadan söz ediyor. Yeni sistemin nasıl inşa edileceğini ve buna bağlı olarak geleceğin nasıl şekilleneceğini konuşuyor. Tüm bu konuşmaların tansiyonunu geçmişteki travmalar, gardiyan devlet anlayışının açtığı yaralar, vesayetin millet iradesi üzerindeki kılıcının hala silinmeyen gölgesi belirliyor. Bürokratik vesayet ve antidemokratik uygulamalarla mücadele etmek için 20 yıldır milletten destek isteyen bugünkü iktidar, geldiğimiz nokrada bir zamanlar kendilerine karşı kullanılan devlet gücünü bugün başkalarına doğrultmuş haldedir.

 

 

 

Halkın oyları ile seçilmiş bir belediye başkanı millet iradesi ve hukuk teamülleri yok sayılarak siyasi yasağa mahkum edilmek isteniyor. Millet iradesinin üstünde hiçbir güç tanımadım diyenler ellerindeki gücün millet iradesinin üstünde olduğunu göstermek istiyor adeta.

 

Saadet Partisi olarak buradan da açıkça ifade etmek isteriz ki milletin iradesine ipotek koymaya yeltenen her girişim demokrasinin önüne çekilen bir settir. Bu karar en başta ona oy veren İstanbulluların iradesine yapılmış bir saygısızlıktır. Kamu vicdanında derin yaralar açan her yanlış ve haksız karar ülkemizin demokratikleşmesini ve normalleşmesini geciktirmektedir. Bu nokrada yanlış hesabın Bağdat’tan dönmesi temel beklentimizdir. Gücü eline alanın öncekinden intikam almak istemesi, toplumun iyileşmesine ve demokrasimizin gelişmesine müsaade etmiyor. Demokrasimizi tehdit eden en büyük tehlike rövanşizm endişesi ve kimlik siyaseti üzerinden yapılan siyasettir.

 

“BİR ÜLKENİN SİSTEMİNDE KUVVETLER AYRILIĞI YOKSA, EHLİYET VE LİYAKAT ATAMALARDA BELİRLEYİCİ DEĞİLSE O ÜLKENİN DEMOKRASİSİ BÜYÜK YARALAR ALMIŞ DEMEKTİR”

 

Demokrasi bir yaşam tarzı, toplumsal bilinç, estetik ve ahlakın sonucudur. Demokrasi devletin ve bireylerin birbirlerine karşı olan ödevleri bunun farkındalığıdır. Bir sorumluluk bilincidir. Biz seçimleri demokrasinin ana unsuru görmekle beraber bunun yanında demokrasinin, ülkenin ve toplumun erişmesi gereken bir kollektif bilinç düzeyi, bir devlet kültürü olarak da ele alıyoruz.

 

Bir ülkenin sisteminde kuvvetler ayrılığı yoksa, o sistem denge denetlemeden mahrumsa, bürokraside süreçler şeffaf biçimde işlemiyorsa, ehliyet ve liyakat atamalarda belirleyici değilse, yolsuzluk iddialarının soruşturulmadığına dair yaygın bir kanaat varsa, adalete olan güven gittikçe zayıflıyorsa o ülkenin demokrasisi büyük yaralar almış demektir. Bunlardan daha büyük bir beka sorunu yoktur.”