Ekran Görüntüsü (88)

 

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’daki Barış Mitingi’ne yönelik canlı bomba saldırısına ilişkin; Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen “canlı bomba saldırısı olabilir” yazısının ilgili birimlere iletilmemesinin hizmet kusuru anlamına gelmediğine karar vermişti. Ayrıca Kurul, katliamdan sonra polisin yaralıların üzerine biber gazı sıkmasına yönelik ise “Olay sonrasında emniyet mensuplarınca biber gazı kullanıldığı iddiaları hakkında ise gaz kullanımının bu konuda sertifikalı güvenlik görevlileri tarafından gerekli görüldüğü için yapıldığı görülmüştür” değerlendirmesini yapmıştı.

 

KESK, TMMOB, TTB, 10 Ekim Barış Derneği (10 EKİM-DER) ve 10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu bileşenlerinden oluşan Emek ve Demokrasi Güçleri, bugün Ankara KESK Genel Merkezi’nde söz konusu Danıştay İdari Davalar Kurulu’nun kararına yönelik basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Pir Sultan Abdal Derneği, HDP ve EMEP temsilcileri de katıldı.

 

KESK Genel Sekreteri Şenol Köksal tarafından okunan ortak basın metninde şunlar kaydedildi:

 

“KAMU OTORİTESİ HER AŞAMADA RESMİ KURUMLARIN SORUMLULUĞUNUN ÜZERİNİ ISRARLA ÖRTMEYE ÇALIŞMAKTADIR”

 

“Bilindiği üzere 10 Ekim Ankara Gar Katliamı nedeniyle aileler avukatlar ve emek ve demokrasi güçleri olarak katliamın tüm yönleri ile aydınlatılması, gerçek failler ile tüm sorumluların bulunması ve cezalandırılması için hukuk mücadelemiz devam etmektedir. Ancak kamu otoritesi her aşamada resmî kurumların sorumluluğunun üzerini ısrarla örtmeye çalışmaktadır. Adli ve idari yargı birimleri de katliamın ilk anından itibaren bu yönde bir tavır içinde olmuştur.

10 Ekim Ankara Katliamı ile ilgili idari yargıda açılan tazminat davaları, hayatını kaybedenlerin ailelerinin, yaralıların, ceza yargılaması dışında adalet talebini dile getirdikleri yargısal bir kanal olmuştur. İçişleri Bakanlığına karşı açılan tazminat davalarında; temel olarak, katliamın gerçekleşmesinde hizmet kusuru olan Bakanlığın katliamdan maddi ve manevi olarak zarar görenlerin zararlarını karşılama sorumluluğu olduğu belirtilmiştir. Açılan bu tazminat davalarında bir mitinge, üstelik izinli bir mitinge katılanların yaşamını koruma sorumluluğu olan Bakanlığın katliam öncesinde pek çok istihbarat ve ihbara rağmen gerekli tedbirleri almayarak, katliamın gerçekleşmesinin ardından acil sağlık hizmetlerini yeterli şekilde sunmayarak, katliamın hemen ardından en yaşamsal sürede alana kimyasal gazlı polis müdahalesi ile kusurlu olduğu belirtilmiş, bu iddia İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri raporuna ve Türk Tabipleri Birliğinin 10 Ekim Katliamı ile ilgili hazırladığı iki ayrıntılı rapora dayandırılmış olmasına rağmen idari yargı mercii somut delilleri ve iddialarımızı görmezden gelerek devletin sorumluluğunun üstünün kapatılmasına hizmet etmektedir. Bu davalardaki temel hukuki değerlendirmemiz, Bakanlığın hizmet kusuruna ilişkindi. Mahkemeler bu zamana değin Bakanlığın ve Ankara Valiliği’nin hizmet kusurunun olmadığı kabulüyle davaları ‘sosyal risk’ ilkesi kapsamında değerlendirerek tazminat kararları vermiştir. Sosyal risk ilkesi ile, idarenin hizmet kusurunun olmadığı terör eylemleri sonucunda zarar görenlerin zararlarının bir kısmının karşılanması öngörülüyor.

 

Bizce oldukça eksik ve yanılgılı bir şekilde hizmet kusuru göz ardı edilerek mağduriyetlerin kısmi olarak ekonomik telafisini öngören ‘sosyal risk’ ilkesinin somut olayla örtüşmediği idarenin kusurunun tespit edilebilmesi için ileri sürdüğümüz somut iddiaların araştırılması, idarenin kusurunun tespiti, kabulü ve tazmini istemiyle yapılan temyizler neticesinde Danıştay bu yöndeki taleplerimizi 2021 yılı temmuz ayında reddetmiş, aynı kararda ailelerin ve yaralıların maddi zararlarının terör tazminatı kapsamında hesaplanması gerektiğini belirtmişti.

 

Bölge İdare Mahkemesinin terör tazminatını kabul etmeyen ailelerin, yaralıların tazminatlarının genel esaslara göre hesaplanmasına dair kararlarında ısrar etmesi üzerine dosyalar danıştay idari dava Daireleri Kurulu’nun önüne gitti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu geçtiğimiz hafta tebliğ edilmeye başlayan kararıyla bizce hukuken ve vicdanen kabul edilemeyecek bir karara imza atmıştır. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu bu konuyu gündemine almış ve bizce hukuken de vicdanen de kabul edilemeyecek bir karara imza atmıştır. Danıştay İdare Davalar Genel Kurulu özetle; …’Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığının 14/09/2015 tarih ve 46477 EBYS sayılı Ankara ve 47 İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüklerine gönderildikleri anlaşılan DEAŞ’ın ülkemize yönelik uluslararası ses getirecek çapta büyük bir eylem yapma kararı aldığı, bu eylemle ilgili olarak seçtiği grubu Suriye Deyr-ez Zor’da bulunan bir kampta özel eğitime tabi tutmaya başladığı, planlanan eylemin uçak/gemi kaçırma ya da miting/kalabalık yerde aynı anda çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde kompleks bir eylem olabileceği yazısına rağmen olay öncesinde ve esnasında davalı idare tarafından gerekli emniyet tedbirlerinin alındığı, önleyici ve güvenliğe yönelik bomba, alan aramalarının yapıldığı iddiasıyla idarenin hizmet kusurlarının bulunmadığı anlaşılmıştır…’ şeklinde karar vermiştir.

 

Olay sonrasında sağlık hizmetlerinin geç ulaşması, emniyet mensuplarının gaz ve diğer şekillerdeki müdahaleleri yönünden ise sağlık hizmetinin aksamadığı, polis müdahalesi gaz kullanımının bu konuda sertifikalı güvenlik görevlileri tarafından gerekli görüldüğü için yapıldığı belirtilerek bu konuda da hizmet kusurunun olmadığı belirtilmiştir.”