CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, bugün CHP Genel Merkezi’nde, deprem bölgesindeki kadın ve çocukların yaşadıkları sorunlara ilişkin basın toplantısı düzenledi. Nazlıaka; “Utanarak söylüyorum ki insanlar sevdiklerinin cansız bedenini kavuştuğu için şu anda kendilerini şanslı hisseder hale geldi. Çünkü, halen enkaz bölgesinde olup sevdiklerinin cansız bedenine ulaşamayan birçok yurttaşımız var. Cenazesini istediği gibi istediği gibi gerçekleştiremeyen, usulüne uygun olarak gerçekleştiremeyen birçok vatandaşımız var. Bu konuda ülkeyi yönetenlerden bir duyarlılık beklemiyoruz artık. Çünkü, acıya en ufak bir saygıları bile yok. Bunu, bu süreçte bir kez daha çok net bir şekilde gördük.” dedi.
CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, bugün CHP Genel Merkezi’nde, deprem bölgesindeki kadın ve çocukların yaşadıkları sorunlara ilişkin basın toplantısı düzenledi. Nazlıaka; “Utanarak söylüyorum ki insanlar sevdiklerinin cansız bedenini kavuştuğu için şu anda kendilerini şanslı hisseder hale geldi. Çünkü, halen enkaz bölgesinde olup sevdiklerinin cansız bedenine ulaşamayan birçok yurttaşımız var. Cenazesini istediği gibi istediği gibi gerçekleştiremeyen, usulüne uygun olarak gerçekleştiremeyen birçok vatandaşımız var. Bu konuda ülkeyi yönetenlerden bir duyarlılık beklemiyoruz artık. Çünkü, acıya en ufak bir saygıları bile yok. Bunu, bu süreçte bir kez daha çok net bir şekilde gördük.” dedi.
Nazlıaka’nın konuşmasından bazı satır başları şöyle sıralandı:
KATİLİN KİM OLDUĞUNU DA HEPİMİZ ÇOK İYİ BİLİYORUZ
“Evet acımız büyük ama öfkemiz daha da büyük. Bugün 23’üncü gün. Depremin üzerinden 23 gün geçti. 552 saat geçti. Neler oldu şu ana kadar gelin bir hatırlayalım. ‘Altın saatler’ denilen ilk 24 saatte devlet yoktu. İlk 48 saatte devlet yoktu. Birçok ilde de ilk 72 saatte devlet yoktu. İnsanlar enkaz başında yakınlarını kurtarmaya çalıştılar. Kimi elleriyle moloz yığınlarını kaldırmaya çalıştı.
Rant hırsı gözünü bürüyen iktidar, güzelim memleketimizi koskoca bir mezarlığa dönüştürdü. On binlerce vatandaşımız yaşamını kaybetti. Bu ölümler, Erdoğan’ın söylediği gibi kader planında olan işler falan değil. Bunu buradan bir kez daha ifade edelim. Buna kader denmez. Bu, resmen cinayettir. Katilin kim olduğunu da hepimiz çok iyi biliyoruz.
Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi olarak kurulmuştu ama gördük ki yüzüncü yılında Cumhuriyetimiz, tek adam rejimi tarafından yurttaşını kimsesiz bıraktı. Hepimizin aklına mıh gibi kazınan depremzedenin sözleri var. Diyor ki ‘İlk günlerde sesler vardı ama kurtaracak kimse yoktu. Sonra birileri geldi. Bu sefer de ekipman yoktu. Ekipman geldi ama artık ses yoktu.’ Vallahi bunu duyunca biz utandık; biz kahrolduk ama görüyoruz ki ülkeyi yönetenler, en ufak bir utanç taşımıyor. Bunların ar damarı çatlamış olmalı ki şu ana kadar halen tek bir hükümet yetkilisi, tek bir bürokrat istifa etmiş değil.
Sevdiklerini yitirenler, cenazelerde haykırdılar. ‘Seni kurtaramadım’ dediler. Oysaki bu, bireysel bir kurtarma süreci değildi. Devletin ekipleri ve ekipmanlarıyla, doğru zamanlamayla hareket edilmesi gereken bir süreçti. Ama yakınlarını kurtaramayanların bile sorumluluğunu adeta bu kişilere yükleyen bir iktidar anlayışıyla yönetiliyoruz. Peki, bütün bu yaşananların sorumlusu iktidar ne yaptı? Yaşanan vahşete ‘kader’ deyip geçmeye çalıştı. Beceriksizliğini bir kez daha ‘kader’ kılıfı altına sokmaya çalıştı.
Utanarak söylüyorum ki insanlar sevdiklerinin cansız bedenini kavuştuğu için şu anda kendilerini şanslı hisseder hale geldi. Çünkü, halen enkaz bölgesinde olup sevdiklerinin cansız bedenine ulaşamayan birçok yurttaşımız var. Cenazesini istediği gibi istediği gibi gerçekleştiremeyen, usulüne uygun olarak gerçekleştiremeyen birçok vatandaşımız var. Bu konuda ülkeyi yönetenlerden bir duyarlılık beklemiyoruz artık. Çünkü, acıya en ufak bir saygıları bile yok. Bunu, bu süreçte bir kez daha çok net bir şekilde gördük.
“‘ÇADIR, ÇADIR’ DEDİĞİMİZ İÇİN HER TÜRLÜ HAKARETE UĞRARKEN KIZILAY, ÇADIR SATIŞINDAN ELDE ETTİĞİ PARACIKLARI SAYMAKLA MEŞGULMÜŞ”
Ateş düştüğü yeri yakıyor mantığıyla hareket eden tek adam rejimi, sarayın o şaşalı ışıklarından gözleri kamaşmış olsa gerek ki deprem bölgesinde yaşananları görmüyor, duymuyor, anlamıyor ve de görmezden geliyor. İnsanların bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç olduğunu adeta film izler gibi izliyor. Bu da yetmiyor. İnsanlar karda, kışta, açıktayken romantizm yapıp, yandaş kanalları getirip, önceden hazırlanmış olan bir çadıra sokup ‘Bu da çadırın antresi’ diyerek bir gösteri yapıyor; bir şov yapıyor. Bizler onlar adına utanıyoruz ama onlarda utanç falan yok. Bizler, ‘Kızılay nerede?’ diye haykırıyoruz. Çadır bulmak için seferber oluyoruz. Ortada ne çadır var ne Kızılay var. Neyse ki yürekli gazeteciler var da Kızılay’ın çadırlarının akıbetini öğrendik. Meğerse, kanser hastası kızı olan bir baba, evladına çadır bulmak için feryat ederken Kızılay çadır satmakla meşgulmüş. Meğerse bizler, ‘çadır, çadır’ dediğimiz için her türlü hakarete uğrarken Kızılay, çadır satışından elde ettiği paracıkları saymakla meşgulmüş. Bunu öğrenince ben, Erdoğan’ın şu sözlerini hatırladım: ‘Be ahlaksız! Be namussuz! Be adi! Böyle vicdansızlık olur mu?’ Bu sözleri aynen iade ediyoruz.
Derya Yanık, ‘Bizim Bakanlığımızın da Sağlık Bakanlığı’nın da bebek ve çocuklarımızla alakalı hiçbir ihtiyaç noktasında çağrımız olmadı. Şükürler olsun, şu anda böyle bir ihtiyacımız yok” dedi ve bölgeye ulaştırılan yardımların da bir nevi durdurulmasını sağlamaya çalıştı ve gerçekleri manipüle etmeye çalıştı.
Biz CHP olarak ne refakatsiz çocuklarımızı ne de kayıp çocuklarımızı asla ve asla ortada bırakmadık. Her bir çocuğumuz bize emanettir diyerek bu meselenin peşine düştük. Çocuklara rakam gözüyle bakmadık. Derya Yanık her gün çıkıp açıklamalar yapıp, ‘Şu sayıda çocuk bulundu’, ‘Şu sayıda çocuk ailesine teslim edildi’ diyordu ya, biz onlara rakam diye yaklaşmadık.
“HÂLEN 9 ÇOCUĞUMUZUN AKIBETİNİ BİLMİYORUZ”
Bu süreçte bir skandal daha ortaya çıktı. Gaziantep’ten Sakarya’ya 9 çocuk getirilmişti ve bu çocuklar bir cemaat yurduna yerleştirilmişti. Oysaki bulunan çocuklar, refakatsiz çocuklar Bakanlığın himayesi altında olmak zorundadır. Kanunları buradan kendisine hatırlatmama gerek bile yok. Haber kamuoyunda yankılandı. Bunun üzerine Bakan, habere ilişkin 24 saat sonra yazılı bir açıklama yaptı ve ‘İddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır’ dedi. Oysaki Sakarya İl Müftüsü bu skandalı doğruladı. Kurs görevlisi, ‘Çocuklar Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na teslim edildi’ açıklamasını yaptı. Fakat biz hâlen bu 9 çocuğumuzun akıbetini bilmiyoruz.
CHP olarak deprem sonrası refakatsiz çocuklar ve kayıp çocuklar ile ilgili iddiaları araştırmak üzere bir ekip oluşturduk. 4 milletvekilimiz bu araştırmalar için çabalıyor, çalışıyor. Kayıp ihbarlarının tek tek üzerine gidiyoruz. Aynı zamanda Meclis Grubumuz, kayıp insanlar sorununun hak ihlâli yaşanmadan çözülmesi amacıyla, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun bir alt komisyonu olan Çocuk Hakları Komisyonu’nda bu konunun bir an önce değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek komisyonu göreve davet etmiştir.
Buradan bir kez daha çağrı yapmak istiyorum. Eğer bir kayıp çocuk ihbarı varsa ya da refakatsiz çocuk ihbarı varsa, bulunan çocuk varsa lütfen 0312 207 41 31 hattımızı arayınız. Yalnız değilsiniz, biz varız.
“KAÇ KAYIP ÇOCUĞUMUZ VAR?”
Şimdi buradan Bakan Yanık’a bazı sorular yöneltmek istiyorum: Kaç kayıp çocuğumuz var? Bu çocuklar hangi cinsiyetten, hangi yaş grubundan? İllere göre dağılımı nedir? Bu çocuklar içinden kaçı ailelerine teslim edildi? Göçük altından çıkarılan çocukların hastane kayıtları nasıl tutuldu? Bu çocuklar hangi hastanede tedavi altına alındı? Ampüte olan çocukların tedavileri nasıl sağlanacak? Protez kol ve bacaklar çok yüksek bedel ödemeyi gerektiriyor. Bu konuda devlet bu çocuklara nasıl yardımcı olacak? İçişleri Bakanlığı ya da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleyecek? ALO 183 hattına kaç kayıp ihbarı geldi? Kaç çocuk bulundu, kayıp çocuklarımız nerede? Bunları da öğrenmek istiyoruz. Bütün bu koordinasyonsuzluk, bütün bu beceriksizlik, bütün bu yetersizlik içerisinde hâlen o koltukta oturmaya devam edecek mi diye de sormak istiyorum. Artık istifa etmek, bu iktidar döneminde literatürden kalkmış görünüyor. En azından affını istemesini bekliyoruz kendisinden.”