IMG-9318

 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı adayı elbette önemli. En azından bir devlet aklının olması lazım, devletin nasıl yönetilmesini bilmesi lazım. Krizi çözecek olan anahtar Cumhurbaşkanıdır. Diyelim ki elektrikler arıza yaptı, ilk gidip sigortaya bakarsınız. Cumhurbaşkanı sigortadır. Krizleri çözecek makamdır. Krizi çözecek anahtar Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı akil bir insan olmak zorundadır. Ön yargısız olmak zorundadır. Toplumu kucaklaması lazım. Devletin nasıl işlediğini gözlemlemesi lazım. Aksaklıkları Başbakana veya bakanlara iletmesi lazım. Meclis’in açılış konuşmasını bir Cumhurbaşkanı havasıyla yapması lazım. Devletin önemli kurumları yanında, üniversitelerle, sanat kurumlarıyla beraber olması lazım. Tarafsız olması lazım” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, “Adayın altılı masadan biri olması lazım mı” sorusuna da “Olabilir. İlla olsun veya olmasın değil. Bu konuda benim görüş beyan etmem diğer liderlere saygısızlık olur. Ben o saygıyı koruyan biriyim. Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek olan altılı masadır, altılı masada nasıl karar verilirse biz de o karara saygı duyacağız” yanıtını verdi.

 

Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı adayını belirledikten sonra eğer liderlerle uyum gibi bir sorun çıkarsa o başka felakete yol açar. Hepimiz de bunun farkındayız. Seçimden sonraki süreç çok daha önemli. Türkiye zor bir süreçten geçerken her evde huzuru sağlayabileceğimiz bir Türkiye, bir özgürlük ortamını yaratmak istiyoruz” diye konuştu.

 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV youtube kanalında Taha Akyol ve Elif Çakır’ın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

 

BARİ ÖZÜR DİLE… NORMALDE CUMHURİYET SAVCILIĞININ HAREKETE GEÇMESİ LAZIM: “(İYİ Parti Milletvekili Hüseyin Örs’ün uğradığı yumruklu saldırı): Parlamentoda elbette sert tartışmalar olabilir ama sonuçta belli bir zaman dilimi içinde önce Meclis Başkanı, Meclis’i yöneten kişi ara veriyor bir sükûnet doğuyor. Bu sefer farklı bir şey oldu, parmağına muşta gibi taktığı yüzükle bir milletvekiline saldırması bir AK Parti milletvekilinin doğru değildi. Bari özür dile, bunun Meclis’e yakışmadığını bir şekilde ifade etmesi en azından tansiyonu yumuşatması açısından da iyi olurdu çünkü İYİ Parti’nin milletvekilleri AK Partili milletvekilleri konuştuğu zaman veya bakan konuştuğunda salonu terk ettiler. Böyle bir ortam 21’inci yüzyılın parlamentolarında olmamalı, sadece Türkiye’de değil dünyada da olmamalı. Maalesef zaman zaman gerilimler oluyor ama bu tür yüzükle vurma, kaşını yarma…Kalp pili varmış değerli milletvekilinin, onun bir süre çalışmaması hemen acile kaldırılması bir akşam yoğun bakımda kalması bunlar tabii hoş şeyler değil. Bu aynı zamanda milletvekili dokunulmazlığını da ilgilendiren bir olay da değil. Çünkü suçüstü halidir, dolayısıyla normalde cumhuriyet savcılığının harekete geçmesi lazım.

 

“ELEŞTİRİLER ZAMAN ZAMAN SERTLEŞEBİLİR AMA BU FİZİKİ BİR SALDIRIYA ASLA DÖNÜŞMEMELİ”

 

Çok gerilimli bir siyasal atmosfer sadece siyasi partileri ve onların milletvekillerini değil sokaktaki vatandaşı da geriyor. Kahvede oturan farklı partileri destekleyen iki vatandaş kendi aralarında da Meclis’teki tartışmayı oraya taşıyabiliyorlar. Daha gerilimli bir ortamdan daha sakin bir ortama geçmek gerekiyor. Parlamentodaki grup toplantılarının bir miting havasına dönüşmemesi lazım daha sakin bir ortamda, eğer bir düşünce açıklayacaksanız bunu daha sakin bir dille anlatabilirsiniz. Bunun bir öncülüğünün yapılması lazım, bunu yapacak olan da iktidar partisi, diğer partilerin genel başkanlarıyla veya grup başkanvekilleriyle bir araya gelirler, konuşulur; ‘Gerginliğin topluma zarar verdiğini, daha sakin bir ortam olması gerektiğini…’ Elbette eleştirile zaman zaman sertleşebilir ama bu fiziki bir saldırıya asla dönüşmemeli.

 

EN AZINDAN AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI TARAFINDAN BİR ŞEKİLDE BUNUN KINANMASI:

Diyelim ki bir hatip kürsüye çıktığı zaman sert bir eleştiri geldiğinde hatibin konuşmaması için sürekli laf atılması o da gündeme geliyor. Biz bunlara alıştık ama bunların toplumu germemesi lazım. Bu konuda belki daha dikkatli olmak gerekiyor. Şunu çok isterdim, yumruk atan milletvekilinin en azından AK Parti Grup Başkanlığı tarafından bir şekilde bunun kınanması, doğru olmadığını, saldırıya uğrayan milletvekilinden özür dilenmesi gerekliliğine de inanırdım. ‘Bu tablo bize yakışan bir tablo değil, gel beraber tokalaşalım medyanın önüne çıkalım evet ben bir şey yaptım ama bu hataydı’ demek, bu bir erdemdir aslına. Yoksa bir dayatma kültürüyle bir düşünceyi karşıdaki kişiye zorla aktaramazsınız, söyletemezsiniz.

 

“CUMHURBAŞKANININ GELMESİ LAZIM, KENDİ BÜTÇESİNİ SAVUNMASI LAZIM”

 

(Bütçe görüşmelerinde Erdoğan’ın katılmaması): Bu doğru değil. Meclis’in İçtüzüğü’nü değiştirdiler Cumhurbaşkanı Yardımcısı veya bir bakan bütçeyi sunar diye. Oysa anayasada gayet açık hüküm var, diyor ki; ‘Cumhurbaşkanı sunar bütçeyi TBMM’ye.’ Daha önceye baktık daha önce de bakanlar kurulu sunar diyor, Başbakan gelip kendi bütçesini savunur diyor. Burada da Cumhurbaşkanının gelmesi lazım, kendi bütçesini savunması lazım. Eleştirileri dinlemesi lazım, bütçenin kapanışında da bütün o eleştirilere yanıt vermesi lazım. Şimdi siz hem anayasa göre sunduğunuz bütçeyi gelip kendiniz takdim etmiyorsunuz ama sizin atadığınız bir kişi bütçeyi orada sunuyor, savunmaları yapıyor. Şöyle garip bir durum çıkıyor ortaya; atamayla gelen kişi TBMM kürsüsüne çıkıp seçimle gelen bir kişiye en ağır sözleri söyleyebiliyor. Bu olmaz, eşit değil taraflar. Ben bir ara atanan kişilere ‘Devlet memuru’ demiştim, alınmışlardı ama alınmalarına gerek yok, devlet memurlarına sağlanan bütün dokunulmazlıklar vs. bakanlara da sağlanmış durumda. Devlet memuru bir suç işlediği zaman amiri izin vermediği sürece savcı soruşturma açamıyor. Aynı şekilde burada da var.

 

“BİR CUMHURBAŞKANI HAZIRLADIĞI BÜTÇEYİ PARLAMENTOYA GETİRMELİ, BÜTÇESİNİN ARKASINDA DURMALI”

 

Bir Cumhurbaşkanı hazırladığı bütçeyi parlamentoya getirmeli, bütçesinin arkasında durmalı, bu bütçenin vatandaşa ne getirdiğini anlatmalı, vatandaşa umut vermeli ama bunların hiçbirisi yok sadece görünüyor kavga var dövüş var. Eskiden bütçeler parlamentoda görüşülürken gerçekten son derece nitelikli tartışmalar olurdu. Biz bürokrat olarak orada olurduk, bakanımız, Başbakan gidip konuşacak diye. Oraya gidildiği zaman bürokratlar olarak Başbakan konuştuğunda orada beklerdik bir soru geldiği zaman hemen yanıtını yazar, kendi bakanımız aracılığıyla ulaştırırdık. Arzu ederse kullanırdı, arzu etmezse kullanamazdı. Şimdi böyle bir tablo yok, bürokratlar geliyor ama kimsenin sorusuna verdiği cevap da yok. Böyle bir garip durum da var.

 

“YILIN ORTASINDA GÖRECEKSİNİZ YENİ BİR BÜTÇE GETİRECEKLER. EK BÜTÇE GELECEK”

 

(Bütçe Türkiye’ye ne getiriyor?): Bu bütçe daha parlamentoya geldikten bir süre sonra rakamların eskidiğini değerini kaybettiğini görüyorsunuz. Bu enflasyonla bu bütçe ne olacak? Yılın ortasında göreceksiniz yeni bir bütçe getirecekler. Ek bütçe gelecek. Sizin bir bütçeyi rakamlarını sağlıklı oluşturup parlamentoya sunabilmeniz için ekonomide istikrar olması lazım, öngörülebilir olması lazım. Sizin enflasyonun yıl sonunda, kurun ne olacağını bilmeniz lazım. Sağlıklı bir planlama örgütünün olması lazım. Sağ olsunlar planlama örgütünü kapattılar. Devlet Planlama Teşkilatı yok şu anda…İki bir yapı var şu an devlette; bir saray bürokrasisi, bir de aşağıda bakanlıkların bürokrasisi var. Bunların arası kopuk, yukarıda karar alınıyor aşağıda karar mekanizması yok. Yani bakanların karar alma yetkileri yok. Yukarıda alınan kararlar aşağıya yansırken ya tam yansımıyor veya eksik yansıyor, yansıyan bilgiyi aşağıdakiler uygulamıyor. O nedenle bütçeler normalde halka umut vermesi lazım, umut veren bütçeler olmaktan çıktı.

 

“ASGARİ ÜCRETİN VERGİ DIŞINDA TUTULMASI LAZIM”

 

Asgari ücret tartışılıyor…Diyorlar ki ‘Asgari ücreti yılda dört sefer belirleyebilir miyiz?’ Enflasyon çok fazla, verdiğiniz rakamlar sürekli eskiyor. Dört sefer demelerinin nedeni de şu; bu otoyol ve köprülerde dolar, avro bazında fiyat belirlenmiş durumda, yılda dört kez fiyatlar yenileniyor. O fiyatlar yılda dört kez yenilenirken asgari ücrette bari yılda dört kez yenilensin ve ona göre işçiler ücret alsın diye de bir talep de var.  Asgari ücretin belli rakamı aşması halinde orta ölçekli şirketlere ağır yükler gelecek. Bu nedenle asgari ücretin vergi dışında tutulması lazım.

 

“İNTİKAM ALIYORSUNUZ ÜÇ FİRMA VAR VE BİR FİRMA ÜZERİNDEN DÜŞMANLAŞTIRIYORSUNUZ”

 

(3 harfli marketler): Temel beyin güzel bir tanımlaması oldu. 'Ülkenin 3 harfli sorunu aslında iktidar' demişti. Devlet yönetiminde bir acziyet olduğu için yönetemiyorlar bir suçlu bulmaları lazım. Eskiden hep CHP suçlu derlerdi. Artık onu da diyemiyorlar. Bir açıklama yapıyor yetkili kişi ‘Domatesi tarladan sıfır maliyetle alsam, bu domates tezgahta 7 lirayı oluyor, üzerine kar koyacağım’ diyor. Bunu iktidar tarafından değerlendirmesi lazım, nereden kaynaklanıyor bu artış. Gübreye, ilaca, elektriğe, fideye zam yapıyorsunuz.  Bu tür işlerde devletin kurumları var denetim için, onları yapması lazım ama siz polisiye önlemler alıyorsunuz. Eğer üç harfli dediğimiz firmalar gerçekten rekabeti bozucu ve fiyatları yükselterek kendi aralarında işbirliği yapmışlarsa Rekabet Kurumu var. Bu firmalar kendi aralarında tekelleşmeyi sağlayan rekabeti bozucu bir eylem için girmişlerse zaten ceza verilecektir. Ama siz bunları yapmıyorsunuz intikam alıyorsunuz üç firma var ve bir firma üzerinden düşmanlaştırıyorsunuz. Bunlar doğru değil. Belediye zabıta memuruna git ceza ver diye talimat veriyorsun.

 

“ORANSAL OLARAK BAZ ETKİSİNİ ALIP YIL SONUNDA DÜŞECEK DAHA SONRA ARTACAK, FİYATLAR DÜŞTÜ, HAYIR, ENFLASYON DÜŞTÜ, BAZ ETKİSİ DOLAYISIYLA DÜŞTÜ”

 

(Faizin düşüşü, enflasyon): Hayatın gerçeği şu, ben bir tüketici olarak manava, markete gittiğimde domatesin fiyatı düşmediyse enflasyon düşmedi. Tam tersine fiyatı arttı mı arttı. Ekonomide hayatın gerçeği vatandaşın alışveriş yaparken karşılaştığı gerçektir. İşin özeti budur. Süt, peynir alırken fiyatlar düştü mü düşmedi, fiyatlar düşmediyse enflasyon düşmemiştir. Siz, oransal olarak baz etkisini alıp yıl sonunda düşecek daha sonra artacak, fiyatlar düştü, hayır, enflasyon düştü, baz etkisi dolayısıyla düştü. Bunu iktisatçılar altı ay önce yazıyorlardı. Üretici fiyat endeksiyle tüketici fiyat endeksi arasında uçurum var. Üretici maliyeti çok yüksek yüzde yüzün üzerinde. Sonuçta üreten kişi üzerine makul bir kar ekleyip bunu yansıtmak zorunda. Hayatın gerçeği fiyatın düşmediğini göreceksiniz. Fiyat istikrar komitesi kurdular. Ne yapıyor? Merkez Bankası’nın görevini aldılar bir komiteye verdiler. Hangi fiyat istikrarında söz ediyorsunuz. Peynir fiyatı et fiyatını geçti. Şunu kabul edelim Türkiye öngörülebilir bir anlayışla yönetilmiyor, günübirlik yönetiliyor.

 

“MERKEZ BANKASI'NIN GÖREVİ ENFLASYONU ÖNLEMEK AMA YASALARA UYMUYOR”

 

Merkez Bankası'nın görevi enflasyonu önlemek ama yasalara uymuyor. Merkez Bankası ‘Faizi düşürdük’ diyor. Yüzde 9'la kimse faizle kredi alabiliyor mu? Reel faizler çok yüksek. Yurtdışından dolar bazında borç alıyorsunuz, dolar bazında faiz ödüyorsunuz. Yüzde 10 faiz ödüyorsunuz, devlet ödüyor. Bunun maliyetini nereden çıkartıyorsunuz? Vatandaştan. İlk kez ödenen faizler borçları aştı. Borç 100 liraysa ödenen faiz 110 lira oldu. Böyle garip bir tabloyla karşı karşıyayız. Karamsar bir tablo farkındayım ama Türkiye düzelir, bu karamsar tablo böyle gitmez.

 

Ülke ülke dolaşıp para dileniyoruz. Bize dolar, avro, riyal verebilir misiniz diye. Böyle bir ülke bu noktaya gelmişse ülke yönetilmiyor demektir. Buradan Türkiye süratle çıkması lazım. Bunun için de hukuk sisteminin yeniden oluşturulması lazım, devlette liyakat olması lazım. Biz altı lider olarak bunu sağlayacağız.  

 

“KADININ KILIK KIYAFETİNİN SİYASETİN KONUSU OLMASINI DOĞRU BULMUYORUZ”

 

(Baş örtüsü teklifi): Önce bir metni görmemiz lazım. Bizim verdiğimiz kanun teklifiyle uyuşuyor mu uyuşmuyor mu? İçinde başka maddeler var mı yok mu? Kadının kılık kıyafetinin siyasetin konusu olmasını doğru bulmuyoruz. Eğer siyasetin konusu yaparsanız Türkiye kendi gündeminde kopmuş oluyor. Türkiye’nin gündemi kalkınmak, istihdam yaratmak olabilmeli. Siz siyasetin bütün enerjisini kadının kılık kıyafetine üzerine yoğunlaştırırsanız bu doğru bir şey değil. Bu kanun teklifini verdik. Anayasa yapıyorlar. Önce kendi içimizde oturacağız, konuşacağız. İlla karşı çıkalım değil. Sorunu Türkiye’nin gündeminden çıkarmak istiyoruz. Türkiye'nin gündemi bu olmamalı. Teknolojide nasıl büyümeliyiz, esnaf, çiftçi nasıl kazanmalıdır? Türkiye’nin sorunu bu olmak zorunda O yapay sorundan Türkiye'yi çıkarmak istiyoruz. Eğer bizim dediğimizi yapıyorlarsa memnun oluruz. Bunu bir kavga dövüş aracı yapmamak lazım.